prefabrik ev fiyatları ve islam77 sizin icin yazılarımızı yazıyoruz ve prefabrik ev fiyatları diyorki Bumdcî şunu belirtmeliyim ki Kur’an ve Hadislerde 'Ü5>ü geçmekte ve Arapçada anlamı fazlalık olan faiz (fS /amanlai'da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bundan sonra| umumuzda genelde ribâ kelimesi terkedilip faiz sözcüğü burada her ikisini aynı mahiyette görerek genel anlamı; ınacağımı öncelikle belirtmeliyim.
Kur an‘da ribâ faiz yasağı olduğunu herkes bilir. Borç »• ise. onu o cins ve miktar üzerinden ödemek Fıkıhta b pna ilişkin âyetler, Hz. Peı^gamber (s.a)’in vefatınde nce geldiler. O bu kısa dönemde faiz hakkında gerekli maktadır. Burada zamanın kısalığı fazlaca bir tatbikate alanda gene de bazı uygulamalara gidilebilmiştir. Fe nuhtaçlara karşılıksız yardımda bulunacak olan kurur I onu kaldırmak elbet sonuçsuz kalırdı. Bunun için ya imJar oluşturulmuş; zekât ve umumî devlet gelirleri f lya konulmuştur. Aslında Zekât da Namaz gibi Allg nâvî dinler) de yerini almış görünüyor ki biz bunu 1
daha Mekke döneminde açık ifadesiyle zekâta te ndigi gibi ''Zekâlın kesin ve diğer bir ifadeyle mü olarak ortaya çıkışı Medine dönemi ve onun ilk * teşkilata kavuşup, durmadan genişleyen devlet ir güce
üm bölge ve illere tahsile çıkarıldığı tarihlerde -ki bu, hicri 9. yıla rastle İha yasağının da konulduğuna şahit olmaktayız. Bu durumlar bize iste ekât kurumuyla faiz yasağı arasında bir bağ olabileceğini düşündün M'’. Birinin îfası ve ötekine de geçit verilmemesi açısından şüphesiz h( nanın ötesinde ayrıca belli ölçüde de devlet gücüne ihtiyaç gösteriri unun ötesinde zekât sebebiyle, bir ölçüde de olsa faizli ödünçlere it layacağı hususu da burada göz ardı edilmemelidir.
Vefatından yaklaşık 3 ay kadar önce irad ettiği Vedâ Haca f îygamber’in. faiz yasağına da değindiği ve hatta onun burada bbds (r.)'in faiz alacağını kaldırdığı malumdur ki biz buna az sonra değineceğiz. Bazıları buna dayanarak faizin o günlerde kaldırıldı irler^. Bu doğru olamaz; çünkü Necran ve Hecer gibi gayri müsün "la yapılan antlaşmalarda ve gene Mekke'nin fethini müteakip z rygamberÜn, Yemen bölgesindeki topluluklara gönderdiği yazı sağı söz konusu edilmektedir. Mekke’nin fethi ve hemen sonras ineyn harbi; bu ikisi hicrî 8. yılda olmuştur. Bundan bir süre s( yılların sonları ve muhtemelen 9. yıl başlarıdır- Tâif deki Sakîf 1 tiyle Medine’de yapılan görüşmelerde faiz yasağı gündeme gelr ıra onlarla Mekkeliler arasında faiz alacakları yüzünden çıkan s Peı^gamber tarafından nasıl bir sertlikle karşılandığını da biliyo ayrıntılarıyla göreceğimiz bütün bunlar yasağın Veda Haccı’ndî diğini gösterirler. Bu takdirde Peı^gamber'in, Veda Hutbesir düşünülemeyen 100 binin üzerinde bir kalabalık huzurunda, Abbâshn faiz alacağını ortadan kaldırması bir örnekleme uy duyuru bu tür eski, vâdesi henüz gelmiş olan veya yarımadar erinden gelmiş olup yasaktan henüz haberi olmayanları en y< 2kleme ile bilgilendirip uyarma niteliği taşımalıdır. Aynı zamt ılarmm kaldırılışı misalinde olduğu gibi, bu yasağın da en sor
Yusuf Kardavî, II, 750; En son gelen bu tevbe sûresi 60. âyet ve Zekât tahsilin eliyle alınması konusunda geniş bilgi için bak. C. Yeniçeri, Devlet Bütçesi, 35 memurların tahsile çıkarılışını Peygamberin vefatına yakın h. 11. senesini verir 254/a) onlar artık her yıl belli bir ay (Muharrem)’de gönderilmeye başladıklarıı
J,fiıı ıtrtV'tiKMiıirt ye<iı vtJimnt'i^Kfc^ıı uu ı.w-
»MuOiMiU «iu^muiugüm bir kan dâvasını da ortadan kaldırdığı göı ıiöaMİıdin IM midi a bir daha dikkati çekilmiş olmaktadır. Yarımad v)f?ılaılndtin yelen ve Peygamber (s.a)’in son iki yılında yoğ ^v;eMeı(e vapılan görüşmelerde faiz yasağının gündeme getirilr i v*dvd I ,b yıllık l)ir süreçte kendini gösterir. Necran, Hecer ve Hiişiııeleıl Inma misal verebiliriz. Bundan önceki ilk harpler fln-jmalaiıla ve ilk heyetlerle yapılan müzâkerelerde henüz b\ steime,- Hıırada şunu da unutmamak gerekir ki hazan Pey< ,alin«le öklıığu gibi gerekli bilgilendirme ve uyarılarını bazı \ 1 j^öıuk'imlş lie olabilir.
/V-ygum/ıer (s.a) İktisadî hayatı bir bütün olarak görmüş \ nklmcin. nvüslim ve gayri müslim hiç kimsenin faizli bir m lU’inişlh; Çünkü ülkenin İktisadî hayatı bir bütündür. Buna mı.II verecek olan farklı uygulama yerine yasak müslir n tümüne teşmil edilmelidir ki Resûlüllah’ın uygulaması III. I\ygümber hem tebliğ/öğretim hem de gelen hüküm ınynln geçirilmesini sağlama maksatlarıyla o yeni Müsli lerin vüli ve başkanlarına yazılar ve elçiler gönderirdi. lulhıh'tn e/-l/esd/7cii s-S/ydsıyye adıyla derlediği eserin imi söylemeden geçemeyeceğim. Burada Peı^gamber imi gönderdiği yazısı bir misal kabilinden verilebilir. C ^limatlar içeren yazısında; Zekât, diyet, ceza, aile huku komı/an ile ilgili meselelerden söz etmiş ve bu arada r t günâhlar) a da yer verip onlar arasına sihir öğretim ne ve konumuz açısından önemli olan ribalfaiz yasai Peygamber İslama geçen yeni bölgeleri vakit geçim e İktisadî açıdan bu yeni değerlerle buluşturup orak ünlestirme hedefine uönelir. AntUgrr>P>ı=>*-ı=>
Peifgamber'ın devletinde yarı muhtar gayri müsli ardı. Mesela Hicaz'ın Yemen tarafındaki Necrar ime ve Bahreyn tarafındaki Hecer bölgesi mecûsi: h yaptığı anlaşmalarda onlara da faiz yasağı koydu
1izledi ki eğer onlar kendi aralarında dahi faizli işler lu cezasız kalmayacak; yasağı çiğneyen -bazı ifadel
2diğerlerine sirayeti olmadan o kişi- antlaşmayla ^ dışında kalacaktı. Hatta haneklerin ünlü hukukçu ve çağımız müfessirlerinden Ahmed Hamdi Yazır ıı »akılırsa Peı^gamber onlara:
'Q\;ı bırakmazsanız Allah ve Resulü tarafından faizciler §tan haberiniz olsun’.
ki Bakara 279. âyetin aynı ifade ve hükmünü de iç 1 da ihmal etmez. Nitekim Kâsânî de Serahsî gibi jesine giden böyle bir uyarıdan bahseder. Bu da c ıntlaşmanın geçersiz kalıp eski duruma dönüleceği larp sebebi sayılacağı anlamına gelmektedir. Kur ibâ/faize karşı kullanıldığı görülmektedir ki onun c in bu yasağı dinlemeyenlere yönelik olacağı açıktı onusuna da değinen A. Hamdi Yazır eserinde; Bı anların doğrudan îmanlarıı;la bağlı olduklarını ç ueya Dinle yapılan kesin sözleşme) olduğunu, gc t yasağa ancak antlaşmalarla dahil edilebilecekk mntıömı uazmaktadır. Serahsî ise burada; Adı <
fasızlık oJmayacağını ycizar. Diğer yaıulnn Srrahsi, bu gibi top \/önelmeIeri onlann dindarhklanmn/keiKİl kilnplarının bir gere inançlarında ve muamelelerinde (isku {; ^iU|)iklık ve ahlâksızlıö den kaynaklandığını da belirtir. Müslnitınna bu yasaklanacağı yasaklanır. Kâsânî ise gayri müslimlerin, müsKirnan ibadeti ahk olmasalar da yine de onların yaygın kabul olan haramlarla mv açıklamasını yapar^^ Günümüzdeki /:7ı/ / klfah'ın kitaplarında ğını görebildiğimize göre^^ bu ifadeleriıuk' Serahsî’y^ hak vern değildir. Kur'an’dan öğrendiğimiz; Namaz, zekât ve oruç gibi ib peygamberlerin ümmetlerine de farz kılındığı ve bu arada yin( da yine yasaklandığıdır^^. Şunu da kaydedelim ki Kureyş rıbay onlar peygamberlerden; Hz. İbrahim (s.a)’den gelen bir îmar bunun haram bir kazanç yolu olduğunu biliyorlardı. Bu sebep D malum tamiri sırasında, ona yapılacak yardımların faiz para* luyurusu yapılmıştd"^.
Burada şu da bilinmelidir ki Peygamber kendi hâkim ir müslümanın gayri müslim vatandaşlara faizli ödünç verme m ez.
Bölge diştna çtkarma: Yukarda bahsedilen Necranlıh ınında, kendilerine istimlâk bedelleri de fcizlasıyla ödenere 'eki ifadelere bakılırsa bazıları da Şam bölgesine nakledi e devlet eliyle iskân edildiler^-^. Ebû Ubeyd (Ö.224 h) 79 h) gibi ilk dönem müellifleri NecrarVın bu nakledilişin çiğnemelerine bağlarlar. Bu gibi bazı kaynaklarda yer ale len sonraki zamanlarda Yemen Necran mâa yaşayan hri ı bazı ifadelere dayanan M. Hamidullah, bu sürülmer lan kapsadığı sonucuna da varır^^’.
îrahsî, Xiy 58; Kâsânî, VII, 82-83 (Beyrut, 1418/1997); Hamdi Yazır, t vrat. Çıkış, 22/25; Leui/i/er, 25/35-37; Tesniye, 15/1-8. 23/19-20: Yer
^ÇTKamTCrmeseiesmi, )n\/, y^m^ırıi ıt aynca Peygamber (s.a)’in, bu gibi toplulukların İlerrU^ fj(<>rekti<^i bölgesi ve civan, yahut Arabistan [yarımadası dışına (çıkarılacakları özleri ve siyasî tavsiyeleriyle de^’ bağlantılı olabileceğini düşünme Tl, daha henüz o zamanlar kesin faiz yasağı gelmediği için ölme r’le yapılan antlaşmada faizle ilgili bir maddeyi göremediğimiz h? (r.) devrinde onlar da ilgili hadisler doğrultusunda bölge dışın* lir. Ancak şu bilinmelidir ki İslâm hukuk ve siyasetinde hudut he >z konusu değildir.
î- Müslümanlığa Geçmiş Olanların Eskiden Kalma F Alacaklarının İlgâsı Ve Din İle Pazarlığa Girişmek
üslümanhğa geçmiş olanların bu faiz alacaklarına gelince b' i Sakîf kabilsi/TaifliIer’in durumunda ve 'Ukâz panayırından ’ la görmekteyiz; Sakîfliîer müslüman olmadan önceki anlaşma z alacaklarını İslama geçişlerinden sonraki bir zamanda Mek \e kalkışmışlardı. Şüphesiz bu, Mekke’nin de İslama geçişine iana rastlamaktadır. Borçlulann; Islamda faiz yoktur, gerel aiz ödemeye yanaşmamaları yüzünden çıkan husûmetin, c tâb b. Esîd aracılığıyla Peygambere iletilmesi sonucunda T an yukarda verdiğimiz âyetle ResûlüIIah tarafından Necra 1 sert bir dille uyarıldılar. Hatta bu yazıda onlara âyetteki i ; Alacağınızın aslı dışında faizden vazgeçmezseniz bizim azır olun, tehdidi de yapılmıştı. Böylece iman öncesi biı İmiş o îmana ters düşen bir hak, eğer daha önce kabz n Dinin getirdiği hüküm ve hukukla ortadan kalkmış olı ünlü fakıh Serahsî bu hadiseyi de nakledip bu değerleı
Oİn Hır fHVtarhgtt I |,ayç.tinin Medine de Isl
ci*!^v*U*t<cf tabi olu^ pa/rulıMrtH t)iirie$ııt< İn. I»u |>inin bazı haramla h^*l<tİ s.ryüniAsı yibi ^aıtlaf lltiii t3nıtlnl<|c)il olmuştur. Malî ve diî>?r muhtelif konular a ilişkin hmlit, vt? Imberleri de derlemiş ( k tabmda bunları; ^Imi, tiha ve ltj\i c;ı.’d>eslllği olarak verir. P< ve iman a<;ısından olmayat ak ihit‘kU*r knrşımndaki tavizsiz tutL ara görüşmelerden çekilen bu hevfi. «jonunda geri dönüp t( okfuâ'-t gibi kabul ettiklerini ona nı/veİnler’’'. Gene ilk dönı yazarianndan olan İhn Şehide b/87.b m) Tâif m istedikl(
nusurxla daha geniş bilgi verir ki bunlar arasında tabiiki ‘‘rib( Ekıradan anlaşılan o ki Tâlf, işin başırula bu faiz konusunu biı ;apmak istemiştir. Biz Tâif I leytHİ İsteklerinin sadece bu ka >nîann inanç ve ibadetler alanında da bazı muafiyetler iste kı konuda daha geniş bilgi için kısa adı "f fz. Muhammed ı *lan eserime bakılabilir^’.
Biz Peygamberdin bundan sonra ’l'aif/Sakif'e yazılı bir c :nu ve onda faiz yasağından da söz ettiğini görürüz. O bu v I boJge areısında bulunan ünlü Ukâz panayırından kzılma z alacaklanna da yer verir: Bu yazıya göre orada sözleşmek lece ana pareısı itibariyle ödenecek ve onlar için faiz isten •ü olmayanlann ana borçları ise ertesi yıl Cemâdel-ûla av İr ki bu o yılki pazar olmalıdır. l:bû 'Ubeyd'in anlatımı f kabilesinin tutumu üzerine geldiği söylenen ve borç ilişi nm alınmasını öngören Bakara sûresi 279. âyetin hükmi ►mierden doğan faiz alacaklarını iptal etmiştir^. O, Musl wr alan âyetten aldığı yetkiyle olmalıdır ki ödeme g bir borç ertelemesi yapar. Burada onun bu tasarrufı değil özel hukuk alanına giren borçların da gerektiğin lebileceşl hükmü çıkarılabilir. Böylece Hz Muhgmm
P«;Vf|imıİM^r'in Dış Dünyayı İslama Davet Mcktuı Falxe Yer Verilmemesi
P('\^fİüml}rr (n.a), müslüman olmasalar dahi kendi hâl îr ve loplıjluklanrj tümünde faiz yasağı uygulamıştır. Yuk< )i artık son zarnanlcirında Medine ile görüşmeye gelen zederken veya Yemen gibi Arap yarımadası içinde bulu ımallar gt'mderirken faiz yasağından da söz eder. Doğu lisinin hâkim olmayıp da topluca bir görüşme tcilepleri d gelince onun buralara gönderdiği Islâm'a davet mektu sna saymak mümkün olursa- faiz görülmez. Burada ön< n tüm dünya İçin gönderilmiş bir peygamber olduğunun tler için onun bir yasak koyması elbet söz konusu olama uklara gönderilen söz konusu davet mektuplarının ana \ rtek ve kendisinin de O'nun resulü olduğunu kabul etrr> lygamber, Doğu Roma kayseri Heraklıus'a gönderdiği ıda geçen şekliyle tevhidi ve kendisini resul kabul etme :rî 9, yılda gelen Teube sûresi 29. âyette geçen hususla asında;
Wuhammed (s.a)'in yeni gelen bu âyetle Doğu Ron >ylesi bir çağrı yapması gerçekten düşündürücüdür
olamaz. Eğer böyle olsaydı Şarkı Korna gibi çok çeşitli ırklar bir devlete böyJesi bir dâvet yöneltilmezdi. Burada ayrıca He kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla bu yeni dine, onun ke; mezsek de çok sıcak baktığı da unutulmamalıdır. Gerçekten lanna kadar dayanan ve kendisine kadctr iletilen bu yeni din hiç rahatsız olmamış, zorluk çıkarmcimış, aksine onun tebliç karşılık verecek kadar^"* saygın davranmıştır. Bir yandan Habt ve öte yandan Herakîius ve yine Mısır hâkimi Mukavkıs'm tavırları asrımızda Hristiyanlık dünyası için de bir düşünme olmalıdır.
Sonuçta burada Peygamber, bu büyük Şarkı Roma D da “cizye” vermeği kabul etme durumunda kalacağını onla du ki bunun ne kadar tez bir zamanda gerçekleştiği de mâl ona dayanan bu çağrının “dinî kabul” veya “siyası itaat”; ercik içerdiği ortadadır. Bu çağrıda belirtilen haramlara nbâ” da dahil olsa bile esas olan onları toptan imana dâv a faizden vazgeçmeleri değildir. Eğer onlar İslâm'ın yüks< dip yücelme yerine cizye ödemek gibi siyasî itaat yolunu n bir düşüklük olur ki âyette onlar için, bu değil öteki yo ıhtır.
Sonuç: Dışarıya faiz yasağı uygulaması söz konusu hammed (s.a)’in sulh içinde olduğu ülkelerle iktisadî/m ak faizi kaldırma yolunda -kendine tâbi azınlık yarı n ? olduğu gibi- bir antlaşmaya yönelmek isteyeceğini c hi-i kitab ülkelerle, kendi kitaplarında da aynı yasağın ın kolay olabileceğini de söyleyebiliriz. Ne var ki onu kleştirmeğe yetmemiştir. Ancak bu ondan sonraA/an
;ayri müslim dış dünyada bulunan veya oralarda yerleşik o m münferiden veya bir topluluk olarak faiz karşısındaki du ? İslam fukahası/hukukçularının büyük bir çoğunluğu, nered aflardan birinin müslüman olması halinde faize karşı çıkmışlar Şâfiî, Ahmed b. Honbel, Euza î ve hanefîlerden Ebû Yûsuf b\. ınîfe (Ö.150 h) ve yine talebesi İmam Muhammedi ise Peygar
Dâru'l-harpte müslümanlar ile o ülke halkı arasında riba yoktu
ıdaki hadîse dayanarak dârulharp için buna farklı bakmışlaı
ıru’l-harp kavramına gelince bunun ifade ettiği kapsam fukc ıhdır. “Harp halinde olan ülke” demek olan onun bu lafız arsak kendileriyle sulh içinde olduğumuz ülkeler/dünya bı ır. Peygambere, müı*sel (senedi kopuk) olarak atfedilen ve iyle kesin olamayan bu yukarıdaki hadîse gelince o, hüV İl bulunmakta ve iki zıt anlama da çekilebilmektedir. Bun liz almak yoktur yahut faiz yasağı yoktur, şeklinde iki türli dir. Hanbelîlerin ünlü fakıhi Ibn Kudâme (6.620 h) bunu inci anlamda olduğunu yazar ki elbet bu tür düşünenlerin jambere ait bir söz olarak îtibar ediyorlarsa, onu böyle aı ikilırsa dünyanın tamamı için gelmiş bir Peygamber dün] lan ikiye bölmez. Ancak yasağın arkasında hukukî/kanun ması yönüyle dârulharp için içtihadî olarak böyle bir hisV
Müslüman olmayan ülkede İslâmî tam tanıtabil mu yaşama gereği:
Ic-fiıu* /slnrrnn oralara giden ve oralarda yerlc'.-jt^n fuc < m İni vasıt MnMürıarnak gerekir E^r onlar oralarda bu dittin ut^^Hıdırji te nvrnasalardı, I^îl^mın insana ne gibi bir ki-jîliU vt^ •'»plun^lara kn/nûflırncağmı, karşı tarafa gOsiereme/letfİi I IbtM l)u yayılım Inbırivle söylersem aynca 'gönül erlerirûn bi/ttu-llcMi do büyü niu e kaydettığrTiiz Hz. Peygamher'in, İJijru U no mn.s/üj)iQ^ hrtaluvcJir, sözleri onlann bu tanıtımlarıyla da ba« jlanlılı olmal
I İanefilerden Kâsân't (Ö.587 h), Hz. Örmo in ciayri mi onlmın müslümanlara uyguladığı nispetlerde gumıuk yergisi tihuhgını anlatırken o bunun; Söz konusu tuf < (irlunn Islan )KuJü bu dinin güzelliklerini görmeleri ve somumuhı da İs ılmalan açısından çok yerinde olduğu, değerlendım\ı*sini ya
İslam dünyası dışında müslüman için fr>i/ görülür dnulilerin insanlardan rüşvet ve faiz aldıkları, yoıüınde Kuı büfün insanlık için gelmiş bir dinin münU'sipleri olar; rebiliriz, diye düşünmekteyim? Yahudilerin, faizi ülkeleri k idi dindarlan arasında yasak saydıkları ve kendilerine ge a çarpıttıkları yönünde ilgili bilim ehli tenkitte bulunur, içerdeki uygulamaları ortadadır ve bu uygulamalar bi lım vatandaştan ve hatta eman/pasaport ile gelmiş bh nasma izin vermezler. _____ _____
b. Günâh ve kanunî hükmün birbirinden ayn olabileceği:
Dinde haram türünde gelen bir yasağın bir hukukî ve bir de günâh b r. Hukukî boyutu itibariyle o yasağı çiğneyenin burada cezalandıı ir ki faizi serbest bırakmış yerlerde Devletin kanunî müeyyidesi de Ii için bu söz konusu olmaz. Ebû Hanîfe, dârulharp için olan içlihı vadisten yola çıksa da, onun hikmet ve gerekçesinde ayrıca bu tokluğunun da bulunabileceğini düşünmeliyiz. Konunun günâh bo e orada sırf kulluk söz konusu olup elbet o kanunî müeyyideyle bf acaktır. Ebû f-lanîfe böyle yerlerde olan bir cinayeti beri tarafta i »nusu yaptırtmamaktadır. Ancak müslüman için cinayet her iki tai ıtır. Allah'ın buyruğunun bir kul olarak kendisine yöneltildiğini d imin bulunduğu ülkelerdeki hâkimiyetlere göre değil o İlâhî buyrv rt eder, onun hudutlara göre değişen bir kulluğu olmaz.
Dışarda bulunan müslümanlann, birikmiş paralanm yapabilecekleri:
nlarm, birikmiş paralarıyla önce esnaflık'sanatkârlık vc daha bü caret ve hizmet kesimi işlerine yönelmeleri güzel olur. Böylece kendilerini, girişken, daha zeki, yetiştirici, daha güçlü ve hâkim îk bir yola yöneltmiş olurlar. Şirketleşme başlığı içerisinde genişçe aiz yasağına uymak isteyenleri bu yasak elbet onlan şirketleşme ar, meşru gelir alan ve usulleri bulmaya yönlendirip zoriayacakt lesiz onun haramlığına inanan insan için gelir kaynaklanndan b [ikmiş parasını kullanamayan, kısa devreler için de olsa bani gelince bunlar tahakkuk ettirilen faizi alırlar. Birikmiş pandî n malum sakıncaları olacağı için bu durumda, eğer tâbirim ıruret faizi ortaya çıkar Fıkha göre burada yapılacak şey b leğerdüşüm {: enflasyon) miktarı kadar olan kısmı, sahibin p geriye kalan: önce o ülkedeki dindaşlanndan veya kendi ak sonra diğer müslüman dünyada olmak üzere doğmdan ilmesi olur. Bunun para olarak verilmesiyle muhtacın ihtİyi -----------A-, «iK^f cilmaz. Bunun gayri müslim
Günümüzde tartışma koruisu olan ve bazılarının, cinî ağıt parzdarla yapılan işlemlenk' fâiz haramlığının oln bilindiği gibi Peygamber devrinde altın ve gümüşe niar fâiz yasağına maddeleriyle beraber konu olmuşl ır ise itibarî değil bizzat maddeleriyle değer taşırlar. E lâiine getirilmiş olmaları ile şekilsiz külçe halinde b îenecek bir değer farkı bulunmaz. Daha sonra ise di "dan para yapma yoluna gidildi ki, o madenlerden çoğulu füJûs) denilir. Bunların, altın ve gümüşün ak; aşımamakta ve itibarî değerleri önemli olmaktadır ^kesçe itibar edilmesi ve arkasında Devletin olmas I taşıması gerekir. Aksi halde onlara para gözüyle ( bakılacaktır. Ünlü hukukçu Ebû Hanîfe (Ö.150 h/7( İslâm piyasasına yeni girmeğe başlamıştı ki bunlc iacağı tabiidir. Onların, Devletin vergi tahsil ve c I ve herkesçe elbet de benimsenmemiş bulunmal îfe peşin değişimlerde bu cins paraların birbirleri\ c görmemiştir. Ona göre; maddeleri aynı olan 1 ak satmak meşrûdur. Talebesi İmam Muhammi 3 bunlara para gözüyle baktığı için bu farklı de atımca Ebû Hanîfe burada her iki felse müsta ıkmış olmalıdır. Bu küçük maden parçacıklan İmadığı gibi o dönemde itibarî değerleri de yc
I. Kağıt paralar, onlarla yapılan muamelelerin hükmü.
prefabrik ev fiyatları yazdı ve sundu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder