19 Temmuz 2015 Pazar

prefabrik ev fiyatları ve islam34

 prefabrik ev fiyatları


prefabrik ev fiyatları ve islam34 sizlere en güzel yazıları yazan prefabrik ev fiyatları çok çalıstı ve prefabrik ev fiyatları dediki Oda açılan evlerde, kışın uzun gecelerinde bir çok kitaplar (j\, Divanlar, cenk kitapları, Batta İn âmel er, dinî kitaplar, siyer. Kara [Ji, raklı ilmihali, Ahmediye, Muhammediye, tarih kitapları, peygamber Envârü’l-âşıkîn, âşıkların dîvanları, halk şairlerinin şiirleri okunur, miH savaş ve askerlik hatıraları, kahramanlık hikâyeleri anlatılırdı. Sesi da, arzu edilirse türkü söyleyebilirlerdi.Bu odalar, birer toplumcul yardım merkezi gibiydi. Mahalledeki dan, durumu iyi olmayanlara yapılacak yardımlar da burada karar< onları rencide etmeyecek şekilde yardımlar ulaştırılırdı. Sözü geçen b edilecek ev için mesela, bir araba odun, bir külek yağ, bir-iki kelle den şekerler yekpare şeklinde olur, keserle kırılır ve kelle şeker adı veı İlkli kimselerden ihtiyaç sahiplerine göndermelerini isterler, hatta o ihtiyacı alınarak “£u görülmüş” olurdu.
Odalarda, ikram olarak acı kahve sunulur ve bir gün öncede ve durulan kahve başka bir güğüme boşaltılarak hazırlanırdı. ikran zaman tekrar ısıtılır ve fincanlara konularak dağıtılırdı. Gençler ve kahve güğümünü ve fincanlarını alarak hizmet sunmaya yardımcı ol zengin olanlar kış yemişi, meyve, sonraları da çayın yanında katm ikram ederlerdi. Bir saat kadar ara ile sunulan kahvenin, konuklaı yakın olarak ikram edilenine, latife olarak Kalk git kahvesi denilml çay da ikram edilmeye başlanmıştı. Ramazanlarda oda açanların if de o günlerin geleneklerindendi ve teravih namazı da konuklarla 1 1935-1940 yıllarında Sivas’ta aşağıda dip yeizıda göreceğin ahısların evlerinde oda açma geleneği devam etmekteydi ki bun ığı görülür”
Camii Kebir (Ulu Cami) mahedlesi; Zencirciler-Sağıroğulları’nm Muhiddin Efend Arif Efendi, Yağhcı Bekir’in babası Ömer Efendi, Sıtkı Efendi ve Ahi paşazade ’ Gök medrese mahallesi: Karslı Sürekçi Hacı İsmail Ağa, Rüştü Bey oda açarlaı Mütevelliler’den Sabri Bey’in de bu mahallede oda açtığı bilinmekteydi.
Arap Şeyh mah.; Hacı Bekir Ağa, Eğri Köşe mah.: Dellaloğlu’nun babası Efo ( seri kapı mah.; Evliya Efendi, Kazancılar mah.; İrfan Beyler, Kömürlüoğlu sok Osman Efendi, Hacı Veli (Yiğitler) mah.:
taps enne) kökünden gelme “hubus" da d| »unun çogu.u öa v:dK:s olarak gelir ki eski kaynaklarda vakıf okça kuiiar.ıar ve hatta l^ı hadis kaynaklarında bu adla böli Drüiür. Vakfedikn bir miılk, fterhangi bir
.} mis\ifh olnııkıı ne polcular” olarak tesbit etmişti. Hadiste de görüldüğü ;lı IVvganıbeı’in yönlendirmesine dayanan bu şartlar, ilgili kaynaklarda ırtnümesi olamk gösterilir ki bu, ortaya çıkan ilk şartname olmaktadır. ( ırada Vıiklin id<ıre ve işleyişini de belirleyerek onu idare eden mütevellini în makul ölçüler içinde yemesini ve bir dostuna da, ondan bir şey toı ittirmeme şartıyla yedirebileceğin! de yine bu şartnamesinde belirtmiş lyıt ve şıirtUır yazıyla da tesbit edilmiştir. Böylece yazılı bir şartname ve bir taya çıkarken idarecilik alanında da “veli/mütevelli” kavreimı yerini almış ışka rivayet tarzına göre de Resûlüllah burada ona; “Meyuesi/gelirini lah voluna tahsis et”, demişlerdir^. Biz Peygamber’in, mirasını vakıf ole kırken onun bu yerleri idare edecek olan kâhyasından; “ 'âmil (: işçi, id /e söz ettiğini görürüz ki Buharî bunun için “vakıf kayyimi” başlığını at; un. ilgili hadislerin tespitinde açıkça vakıf kelimesini kullandığını da g ıharî'n'm “vakıf" kelimesini kullanmasına bakılırsa onun zamanına kat leçte artık bu kavramın yaygınlaşmış olması gerekir. Böylece “vakıf” nüz kullanılmadığı ve belki de nâdir kullanıldığı Pe^ıgamber dönemin ine başta “sadaka” olmak üzere “hubus, tahbîs, habs” ve yine “fî-sel ıgcsi olan “sebil” kelimesiyle aynı kökten gelen “tesbîl” ıstılahlarmır 1 görülür. Bilindiği gibi “Sebî/” kavramı bizim dilimizde karşılıksız ' /rı ifade eder. Hubus tâbirine gelince o herhangi bir hizmet veya ye sisat ve ödenek anlamına da gelmektedir. Peygamber’in h. 4. yılda dîr Oğullan arazi gelirlerini muhtemel veya olağan dışı ihtiyaçlar (: n rdığı ve yine onun Fedek arazi gelirlerini yolcuların ihtiyaçlanna t lirilirken bu “neuâib” tâbiri kullanılmaktadır®.
Yerine göre değ^k hatrceıma ve hayırlar ve değişik mükellefiy^ eden '*infak^ ve yme üstün iyilik ve en yüksek ahlâkî olgunluk gibi gelen ‘‘el-btrt'' kavramian da ilgili âyetlerde vakfı da ifade ederler, sonra Abbatsiîer’de habîe Muktedir (908-932 m) döneminde yoksul rulan ve bir de de^detin belli bazı hizmetleri için kendisinin vakıf hal ği emlâkine bakan daha özel bir veıkıf dairesine “Dîuanu’l-birr” ad görürüz^. Âyetkrcie dfle getirilen “karz-ı kasen” de aynı şekilde vaki görülmüştür Kaynaklardan öğrendiğimize göre;
“Sizler en çok sevdiğiniz mallarınızdan Allah için infak yapma olgunluk^ üstün hoi/ır ve güzel davranış (el-birr) a ermiş olam "Verdimin kat kat fazksmı ona ödemesi için Allah’a güzel t kasen) verecek yok anlamındaki âyeder nazil ohınca o ilk müslümanlardan durumları 1ar, hem de âyette dile getirilen en üstü mcdlanyla vakıf yapmaye ki biz tarihte; Selçukluda^ Osmanh'da ortaya çıkmış pek çok val kitabesinde bu ilgfli ciyet ve hcidisleri de görebilmekteyiz. Bir ba< bu “e/-b/rr^ kavramı bizzat o âyetin kendisinde daha geniş bir aç tutulmuş ve ona daha başka unsurlar da eklemiştir^^.
Sürekli bir hayır olduğu için bizim dilimizde vakfa “hayrat’ kim bu niteliğinden dolayı ona bir hadiste “sadaka-i câriye” c dilimizde bunun anlam karşılığı “akar” şeklinde olmuştur. Bir a o insanlar misali vcikıflan darlıkta ve bollukta nice hayırlara n ioşalarlar ki Allah böylesi güzel davrananlan orada çok sevdic mran, 3/134)
Hayn ebedî kılma düşüncesi: Vakıfta süreklilik düşüne [irada sadaka ve haynnı günlük olmaktan çıkarıp onu kendi in de ebedileştirmek ister. İlgili hadiste kesintisiz sürekliliği ola r anlamında ona ""sadaka-i câriye^ denilmesi insanlarda bu c mış olmalıdır. Hz. Peygamber bu hadisinde; ölüm sonrasır ima imkânlannı üç şeye bağlayarak şöyle demiştir:
VAKIFLARIN İLK ORTAYA ÇIKIŞI VE VAKIFLARDA ÇHŞİTİ I NMl 1 \ K
“İnsan ölünce artık onun sevap kazanma imkânı bitmiş ı>/uı .Aıu-uk jktİ sadaka-i cârice, insanların faydalandığı ilim ve bir dc krndishu- dun hayırlı bir evlat bırakanlar sevap almaya devam ederler"’'*.
İbn Mdce’nin tespitinde bu hadis daha geniş hususları içoriv ki i' şbylt Mümin öldükten sonra da yaptıkları ve iyiliklerinden sennp alır: CVi»*‘hp ilminden, dünyada bıraktığı iyi evlattan, miras bıraktığı mushal. yahut yu lescit veya yolcular için yaptığı konak, açıp su akıttığı kanal veya sıhhatliyke jyatında malından çıkardığı sadaka (vakıf) dan; İşte o, ölümünden sonra nn sevabını almaya devam eder”^^. Şüphesiz Peygamber in burada verd isal kabilinden şeylerdir ve bunlar çoğalıp giderler. Vakıf, sadakanın mâhetU klidir, dersek her halde yanlış olmaz. Eğer bir vakıf bu Dine; onun genel ! haram anlayışına ters işler yapmak için kurulmuşsa, bu din adına söylen ıkıflarda da putlar hakimiyet kurmuş demektir.
Herkes topluma veya Peygamberin muhatap gördüğü ile söyleı-seV Bte en azından bu yukarıdaki üç şeyden birini bahşedip kazandırabilir ve' I bir süreklilik olursa artık orada güvence, huzur ve sulhun da devamlılıi z edilebilir. Hz. Peygamber burada gerçekten her iki dünyayı da güzel k bir irşatta bulunmuş oldu ki bunlar bu dinin ortaya çıkaracağı kendir »deniyet için de vazgeçilmez yapı taşları niteliğinde şeylerdir; 1. Güvt emli kurumlarından bin bir çeşidiyle vakıflar, 2. Ruh ve zihin dünyasır sadî/sınaî (teknolojik) dünyayı ilerilere taşıyacak bilim, 3. Salih (yükse unluğa ermiş) evlatlar! Elbet her medeniyet kendi insanlarından bu şe almak ister.
Vakıf ıstılahımızda «hayrat» bizzat kullanılanı «akar» da ona gelir ge eder ki «sadaka-i câriye» kavramı anlam olarak buna uygun düşeı u da kaydetmeliyiz ki bizim vakıf kuruluşumuzun bayrağı üzerinde, jrum - Pasinler’de ki Malazgirt Savaşı’ndan önceki bir tarih yazık teriyor ki Türkler Anado/u’ya vakıflarıyla birlikte geldiler**'. Nitekim Mehmed de İstanbul’a vakıflarıyla gelmiştir.
B- VAKII I Am>A MlU KİYt T V« ÇEŞİTLENME
o.\'nkı( malKutn rtsimm vt* faydasının temelde /î-5
bağlanıp v»Wu>l(ilm.>slıu' lllîjKın hadisler ı,vryevesinde ilerde fakıhler da ve pt’lirloıi dışında aslının mülkiyet durumumı tartışacaklardır. Bı Hanifc vakıf mala ait mülkıvetin, mirasçılara intikal etmemek üzere dende kakurağım savunuıken onun mezhebirıden Ebû Yûsuf ve Mu göre mülkiyet Allah'a alt liale geliı. Mâlikİler de yaklaşık Ebû Hanîfe nürler. Onlara gön' mal nn'ıas r^laitik devr olsa bile bir başkasının her hangi bir yolla itikal i'ttlrileme/. Şn/îf ve Ahmed b. Hanbel’ın ası len görüşlerine gön’ elıedi bir yöne vakfedilen bir mal vakfedenin çıkmış olur. Onlardan gek'u diğer bir görüşe göre ise mal, vakfeder den tümüyle çıkmayıp Im/i yönleri itibariyle onlarda kalmış olur^^.
b. Vaktflania Çf^ltleıune: Dinde ahlâkî olarak önü ac “infakjsadaka" çok çeşitli hayır ve çeşitli vakıf türlerini ortaya çıka yerde o bir cami, medrese okul, dâm’l-kütüp/kütüphane. çeşme, h yerde dâru’ş-şifa, açlan doyuran imaret aşhane ( ; dâru'z-ziyafe). 1 (yetimler yurdu)/dârıri-aceze, hân-ı sebil (yolcular hanı), ahi odas iiim-irfaa/hikmet yurdu; hir Mevlâna tekkesi yahut bir yardımlaşır kuruluşu; Avarız sandığı ve diğer adıyla avarız vakfı, esnaf kesesi bin bir çeşidiyle vakıflar. İşte bütün bu çeşitlerlerin ördüğü bir Dnün İnsanî kimliği.' Bu medeniyetin temelde iman ve ahlakî felse Kerîm'in, hemen baş tarafına ve de müslümanın besmelesine ^üce Rabb’in rahrnân ve rahim sıfatları ile yine Kur an da enb infak" çağrısı oluşturur. Bu sıfatlan kendilerine sıfat yapan ve o /anlar ve bunlarla birlikte Kur'an ve Pevgamber sünnetini bü yenler bu özümseme ölçüsünde İnsanî güzellikler ortaya ko) edeniyet kendi hakimiyet alanlarının dokusunu o kadar işleyip! rumlann çeşitliliği ve çokluğu bizi gerçekten şaşırtıcı boyuttad
ve hayvanlann«n dovunılup vcmlendiğini de kaydeder''. Bu da hu mudüıtı insanlann sadoce koıulıKTi duflil kendileri ötesinde güzel bir dünya ve gc bir toplum için de ka.'.UHİıklurım gösterir.
Burada ana çi-gileriyli' defiiııdiğimiz türlerden bazıları vardır kl onlai n likle yoksul, yaşlı, kimsr'siz vr* yetimlerle; onların doğrudan tüm li'iuel llıliyn nnı karşılamakla ilgilklirler. Zalen vakıf yapma ahlâkında ilk esas; Yoksul ol ve bir de yolcu mis.ılinde olduğu gibi geçici bir ihtiyaç içinde buluniina yard olmaktır. Burada da barınniıi ve temel gıda ihtiyacını karşılama önde gelir, 1 ve zekâtla ilgili olarak geliMi ilk âyetlere bakıldığında onların konusunun gen yoksullan doyurma (: ‘it âm) ve yolculara yardım olduğu görüUır'’'. Hu aç bakıldığında özellikle Osmanlılar döneminde olmalı daha ilk başlard.m ilil: ortaya çıkan ve zamanla tüm hakimiyet topraklarını saran "imârel 'leriıı l iman dürtüsüyle kurumlaştıkları daha iyi anlaşılır. Bunlar kendi özel anları dâru’J-it ’âm. aşhane, ddru’d'dıyâ/e gibi adlarla da ortaya çıkmışlardır'''. (. nüzde, çok azı dışında kapalı da olsalar, bazı yerlerde şahit olduğumuz.' mâret kazanları, ilgili ayetlerdeki; “Yoksullan doi^urun'' emir ve isteğine uç {unu gösteren, geçmişin birer dev şahitleri gibi duruyorlar.
Yaşlanıp sahipleri tarafından terkedilmiş emekçi veya doğrudan cılı anlar için mer'a ve çayır vakıflar^'', yollarına devam edemeyen göçme ınn/leyleklerin bakım ve himayesi için kurulan ve yine hizmetçilerin Idukları değerli eşyalar yerine başkalarının satın alınıp onları azarlar îrzenişlerden kurtarmayı amaçlayan vakıflar vs. bütün bunlar bu met 1 ne kadar incelikler kazandığını gösterirler. Elbet bu incelik, bu anlar landan, bir bakıştan kaynaklanıp neşet ederler. Hizmetçiye serzenişi ör inelen bir anlayış ve onun kökleri mi yoksa yaşadığımız çağda biz r edeniyiz, diye kendi kendime sorasım gelir.
Osmanlilar döneminde bazı hayvanların yararlanabileceği küçı metler de kendini gösterdi. Câmi duvarlarına yapılan kuş sarayları pek ve kuş gibi çeşitli türden hayvanların su ihtiyaçlarını giderebilm îerin bahçelerine konulan su yalakları bunlar arasında sayılabilir. G şehirler, en basitinden, hayvanların su ihtiyaçlarını karşılayamayac..prefabrik ev fiyatları yazdı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder