15 Temmuz 2015 Çarşamba

bolu satılık daire ve mahşer bilgileri34

 bolu satılık daire


bolu satılık daire ve mahşer bilgileri34 bugunü yine sizler icin en güzel yazıları hazırlayan bolu satılık daire diyorki Frannie, ona dikkatle baktı. “Stııart Redman, hangi denizde gemilerin battı?”
“Tom Cullen’tn banyosunda desem yanlış olmaz herhalde.” Ve ona her şeyi anlattı.Yemekten sonra biraz oturdular. “Bütün bunlar ne anlama geliyor?” diye sordu Fran. Yüzü çok solgundu ve yemeğini yemek yerine çatalıyla bir o yana bir bu yana dürtüyordu.“Anladıysam ne olayım.” dedi Stu. “Bir tür... duru görü sanırım. Hepimizin gördüğü rüyalar malumumuzken Tom Cullen’ın hipnoz altında imgelemler görmesine neden bu kadar şaşırıyoruz bilmem. Bir tür duru görü değilse nedir hiç bilmiyorum.”
“Ama rüyalar artık çok eskide kaldı. En azından benim için öyle.”
“Benim için de,” dedi Stu ve kendisinin de henüz tek lokma bile yemediğini fark etti.
Stephen King
“Bak Stu, kurulla ilgili konulan toplantılar haricinde^ karar vermiştik, biliyorum. Muhtemelen sürekli diclişeceğinıj^'j''*'^' ve sana katılıyorum. Yirmi beşinden sonra Şerif Dillon tek kelime bile etmedim, değil mi?”
Stu gülümsedi. “Etmedin Frannie.”
“Ama sana, Tom Cullen’ı batıya göndermenin iyi birfil;j[j|^ hâlâ düşünüp düşünmediğini sormak istiyorum. Bugün olanlamj,' hâlâ aynı fikirde misin? *
“Bilmiyorum,” dedi Stu. Tabağını önünden itti. İçindeki den çoğuna dokunulmamıştı bile. Ayağa kalkıp koridordaki ve bir paket sigara aldı. Sigara tüketimini günde üç dört taneyediişâu^
Bir tane yaktı, bayat tütünün sert dumanım ciğerlerine çekli ve jf, "Olumlu tarafından bakarsak hikâyesi basit ve yeterince inandma^^ geri olduğu için onu buradan kovduk. Bundan şüphe edileceği® mıyorum. Sağ salim geri dönerse onu hipnotize eder-zaten gözaçj payana dek uyuyuveriyor— ve gördüğü önemli veya önemsiz hcn anlattırırız. Diğerlerinden daha iyi bir bilgi kaynağı olması mümkl,' “Sağ salim dönerse."
“Evet, eğer dönerse. Doğuya dönüşte geceleri yolculuk edip ® uyuması talimatını verdik. Karşısına birden çok kişi çıkarsakaçacii dece bir kişi görürse öldürecek."
“Bunu yapmış olamazsınız!”
“Elbette yaptık!” dedi Stu, ona öfkeyle dönerek. "Burada oym; namıyoruz Frannie! Yakalanırsa başına gelecekleri biliyor olmank ya da yargıç yakalandığı takdirde... veya Dayna. Yoksa niçin bu fıkr baştan karşı çıkacaktın?”
“Tamam,” dedi Fran usulca. “Tamam Stu.”
“Hayır, tamam değil!” dedi ve yeni yaktığı sigarayı kilküllüğefe bastırıp etrafına kıvılcımlar saçtı. Birkaç kıvılcım elinin üstüne diif elini sertçe salladı. “Aklı kıt bir çocuğu bizim savaşımızdaçarptşnıasıi göndermek, insanları bir satranç tahtası üstündeki piyonlar gibi «ipi mak ve bir mafya babası gibi öldürme emri vermenin hiçbir haklı çesi yok. Ama başka ne yapabiliriz bilmiyorum. Bilemiyorum. Otadi
Stu yumruklarını yavaşça sikli. “Sana bağırıyordum. Özür dilerim. Bunu yapmaya hakkım yoktu Frannie.”
“Önemi yok. Pandora’nın kutusunu açan sen değilsin.”
“Galiba hepimiz birden açıyoruz.” dedi Stu sıkıntıyla ve paketten bir sigara daha aldı. “Her neyse, ona karşısına bir kişi çıkacak olursa öldürmesi talimatı verdiğimde kaşlarını çatar gibi oldu. Anlık bir şeydi. Ralph ve Nick’in görüp görmediğini bile bilmiyorum. Ama ben gördüm. Sanki, ‘Tamam, ne dediğini anladım ama vakti geldiğinde buna kendim karar vereceğim,’ diye düşünür gibiydi.”
“Bir yerde insanların hipnotize edilerek uyanıkken yapmayacakları bir şeyi yapmaya zorlanamayacağını okumuştum. Bir insan, ahlaki yönden karşı olduğu bir eylemi telkinle bile yapmazmış.”
Stu başını salladı. “Evet, ben de onu düşünüyordum. Ama ya bu Flagg denen herif doğu sının boyunca nöbetçiler diktiyse? Önün yerinde olsam yapardım. Tom batıya giderken bir nöbetçiye rastlarsa hikâyesi hazır. Ama dönüşte rastlayacak olursa ya ölecek ya öldürecek. Öldüremezse onu kaybettik demektir.”
“Bu konuda gereğinden fazla endişeleniyorsun gibi,” dedi Frannie. "Sınır boyunca nöbetçi dikmişse bile araları çok yakın olamaz, değil mi?” “Evet. Yetmiş kilometrede bir nöbetçi falan olacaktır. Bizden beş kat daha kalabalıklar.”
“Yani radar veya kızılötesi gibi çok gelişmiş cihazları çalıştırmayı başarıp düzeneklerini casus filmlerindeki gibi kurmadılarsa Tom'un buraya elini kolunu sallayarak gelmesi çok olası.”
"Umudumuz o yönde. Ama...”
“Ama vicdanının sesini susturamıyorsun,” dedi Fran yumuşak sesle. “Öyle mi dersin? Eh... belki öyledir. Harold ne istiyordu hayattm?" “.Şu arama haritalarından birkaçını bıraktı. Arama Komitesi’nin Abagail Ana’yı aradığı yerleri gösteren haritalar. Harold Arama Komilesi'ni yürütmenin yanı sıra Defin Komitesi’ne de yardım ediyormuş. Çok yorgun görünüyordu, ama bunun tek sebebi Özgür Bölge görevleri değil. Görünüşe bakılırsa başka bir şey üzerinde daha çalışıyor.”
“Neymiş o?”
“HaroJd’ın birkadınj var.”
Stu kaşlarım kaldırdı.
“Her neyse, yemeğe o yüzden kalmadı. Sence kim bu kaj, ^
Stu gözlerini kısarak tavana baktı. “Bakalım... Haroldkiı„j|, olabilir? Bir düşüneyim...”
“O ne biçim söz öyle? Sen, bana öyle mi yapıyorsun?” , şakacıktan vurdu ve Stu sırıtarak geriledi.
“Tamam, vazgeçtim. Kimmiş söyle?”
“Nadine Cross.”
“Saçında beyaz olan kadın mı?”
“Ta kendisi.”
“Vay be, yaşı Harold’ın iki katı olmalı.”
“Harold için bunun bir sakıncası olduğunu sanmıyorum,”
“Larry biliyor mu?”
“Bilmiyorum, umurumda da değil. Cross denen kadın amkL^ birlikte değil. Önceden öyle miydi bilmiyorum gerçi.”
“Eh, iyi bari,” dedi Stu. Harold'ın hayatında biri olduğu içiıin^ nundu, ama konu o kadar da ilgisini çekmemişti. “Harold AramaR® si hakkında ne düşünüyor? Sana bir şey söyledi mi?”
“Harold’ı bilirsin. Çok fazla gülümsüyor... ama ümitli değil. Gal yüzden vaktinin çoğunu Defin Komitesime ayırıyor. Ona Havvkdedfe ni biliyor muydun?”
“Sahi mi?”
“Ben de bugün duydum. Sorana dek kimden bahsettiklerini aıiı yamadım.” Bir an düşündükten sonra güldü.
“Neden güldün?” diye sordu Stu.
Fran spor ayakkabı içindeki ayaklarından birini kaldırdı.Tt nmda çizgiler ve çemberler vardı. “Ayakkabılarıma iltifat etti. Ne ma, değil mi?”
Harold şafaktan hemen önce kasıklarında belli belirsiz, hoşbir'î nyla uyandı. Kalktığında hafifçe titredi. Sabahın erken saatleri daha# tosun ortalarında olmalarına ve sonbahara bir ay kalmasına rağmen o# ça serin oluyordu.
874
Mahşer
Ama bel altında sıcaklık vardı, ah evet. Uyuyan kadının neredeyse şeffaf olan külotunun sardığı pürüzsüz kalçaları görmek bile onu hatırı .sayılır derecede ısıtıyordu. Onu uyandıracak olsa hiç aldırmazdı. Şey, belki aldırırdı, ama itiraz etmezdi. O kara gözlerin gerisinde neyin yatmakta olduğunu hâlâ tam olarak bilmiyor ve ondan biraz korkuyordu.
Onu uyandırmayarak sessizce giyindi. Canı çok istese de Nadine ile oynaşmayacaktı.
Yalnız kalabileceği bir yere gidip düşünmeye ihtiyacı vardK
Çizmelerini sol eline alarak tamamen giyinik halde kapıda durakladı. Odanın soğukluğu ve tekdüze giyinme işlemi, isteğini bastırmıştı. Artık odanın kokusunu hissedebiliyordu ve kokunun pek çekici olduğu söylenemezdi.
Onsuz da yapabileceklerini, önemsiz bir şey olduğunu söylemişti Nadine. Belki de doğruydu. Ağzı ve elleriyle neredeyse inanılmayacak şeyler yapıyordu. Ama madem önemsizdi, neden oda tüm o kötü seneler boyunca tek başına tatmin olmakla bağdaştırdığı o bayat ve ekşimsi kokuyla doluydu?
Belki kötü almaşım istiyorsun.
Rahatsız edici bir düşünceydi. Kapıyı arkasından yavaşça kapatarak
çıktı.
Nadine’in gözleri, kapı kapanır kapanmaz açıldı. Doğrulup düşünceli gözlerle kapıya baktı, ardından tekrar uzandı. Bedeni, tatmin olmamış arzu nöbetleri yüzünden ağrıyordu. Neredeyse âdet sancısı gibiydi. Madem o kadar önemsizdi (Harold’ın aklından geçenlere ne kadar yakın olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu) neden kendini böyle hissediyordu? Önceki gece öyle bir an gelmişti ki, oyalanmayı bırak ve SOK artık! Duyuyor musun? SOK ve içimi DOLDUR! Bu yaptığının bana faydası var mı sanıyorsun? Hadi sok ve hu çılgınca oyuna bir son verelim, diye haykırmamak için dudaklarını ısırmak zorunda kalmıştı.
O sırada Harold başını bacaklarının arasına sokmuş halde yatıyordu. Acil ve neredeyse vahşice bir ihtiyacı ifade ediyor olmasalar kulağa komik gelebilecek şehvet dolu sesler çıkarıyordu. Nadine dudaklarının ucunda bu söyleyemediği cümlelerle başını kaldırmış ve camda bir yüz görmüştü. (Belki de gördüğünü sanmıştı.) İçindeki arzu ateşi bir anda soğuk bir kül yığınına dönmüştü.
Vahşice sırıtarak bakan, onun yüzüydü.
Bir çığlık boğazına kadar yükselmiş... ve surat yok olmu^
ce saklandığım sandığı canavar gibiydi.
Daha fazlası değil.
Ama öyleydi ve günün soğuk ilk ışıkları altında bile başkaiij|^ gibi davranıp kendini kandıramıyordu. Başka türlüymüş gibi tehlikeli olurdu. Oydu ve Nadine’i uyarıyordu. Müstakbel kocası, eşini gözetliyordu. Ve kirlenmiş bir gelin kabul edilemezdi.
Tavana bakarak düşündü; Aletini emiyorum, ama kirlenmin^ rum. Kıçıma sokmasına izin veriyorum, ama yine kirlenmiş Onun için ucuz bir sokak fahişesi gibi giyiniyorum ama bmnıh', sakıncası yok.
Bütün bunlar nişanlısının ne tür biri olduğunu merak etmeyeyats.
Nadine tavana uzun, çok uzun bir süre baktı.
Harold hazır kahve yaptı, yüzünü buruşturarak içti vebirkaçsoi; Pop-Tart alıp kapının önüne çıktı. Güneşin ilk ışıklan gökyüs aydınlatırken verandanın basamaklarına oturup yedi.
Son birkaç gün, onun için çılgın bir karnaval gibi geçmişti. Tunıs kamyonlar, omzuna takdirle vuran Weizak, herkesin artık ona 1 seslenmesi, sonu gelmeyen cesetler, eve dönüş ve türlü seks ( döndürücü bir şekilde karışarak iç içe geçmişti.
Ama şimdi, mermer bir mezar taşı kadar soğuk basamaklaraote midesini altüst eden berbat bir kahve içip tadı talaş gibi olanbuz'i Pop-Tart’lan yerken berrak bir zihinle düşünebiliyordu. Bir deliliksin cinin ardından aklı tekrar başına gelmiş gibiydi. Kendini ilkel insani arasında modern bir adam olarak gören biri için son zamanlarda peki düşündüğünü fark etmişti. Kendisini aklının değil, penisinin yönlenil^ meşine izin vermişti.
Bakışları kasabaya doğru yönelirken aklına Frannie GoldsnıitbgeÜ O gün evine giren oydu, artık bundan kesinlikle emindi. Ayakkabıla?'^ bakma ümidiyle bir bahane uydurup Redman ile yaşadıkları eve gitıt'k'^
Mahşer
Görünüşe bakılırsa o gün evinin bodrumuna girerken giydiği ayakkabıları giymişti. Tabanlarında genellikle görünen zikzaklar değil, çemberler ve çizgiler olan ayakkabılar. Hiç şüphe yok bebeğim.
Olanları tahmin etmek pek zor değildi. Harold’ın günlüğünü okuduğunu her nasılsa keşfetmişti. Sayfalardan birinde, belki birkaçında parmak izi falan bırakmış olmalıydı. Fran bunun üzerine okuduklarının prefabrik ev satışı fiyatları doğurduğu etkileri —belki bir yazı— bulabilmek ümidiyle evine girmişti.
Günlüğü vardı elbette. Ama bulamamıştı, Harold bundan emindi. Günlüğünde, Stuart Redman’ı öldürmeye niyetli olduğu açık açık yazıyordu.
Fran böyle bir şey görmüş olsa mutlaka Stu’ya söylerdi. Söylememiş olsa bile önceki gün, Harold’m yanında o kadar rahat davranamazdı.
Tadı üzerine yüzünü buruşturarak son Pop-Tart’ı da yedi. O sabah otogara yürüyerek gitmeye karar vermişti; dönüşte Teddy Weizak veya Norris onu eve bırakabilirdi. Sabah serinliğinden korunmak için ince ceketinin fermuarını çenesine kadar çekti. Perdeleriyle panjurları kapalı boş evlerin önünden geçti ve beş altı sokak sonra üzerlerine tebeşirle X çizilmiş olan kapılar görmeye başladı. Bu da onun fikriydi. Defin Ko-mitesi’nin cesetlerden temizlediği bütün evlerin kapılan bu şekilde işaretleniyordu. X işaretli evlerin sakinleri artık oraya sonsuza dek dönemeyecekti. Bir ay sonra bu işaret Boulder’m her yerinde görülecek, bir çağın sonunu simgeleyecekti.
Artık düşünme, hem de çok dikkatli düşünme zamanıydı. Nadine ile karşılaşmasından beri düşünmeyi rafa kaldırmış gibiydi... belki ondan bile önce bırakmıştı.
Günlüğünü okudum, çünkü kıskanıyordum ve incinmiştim, diye düşündü. Sonra muhtemelen benim günlüğümü bulma amacıyla evime girdi ama bulamadı. Belki sadece evine birinin girmiş olması bile yeterli bir intikamdı. Harold’ı çok sarstığı bir gerçekti. Artık ödeşmiş oldukları söylenebilirdi belki.
Frannie’yi artık istemiyordu, değil mi?... Değil mi?
İçindeki öfke korları küllerin altında kıpkırmızı oldu. Artık onu istemiyor olabilirdi. Ama bu, onu sırtından vurup dışladıkları gerçeğini değiştirmiyordu. Nadine, ona geliş sebeplerinden pek bahsetmemiş olsa da Harold onun da bir şekilde dışlanıp reddedildiğini tahmin edebiliyordu.bolu satılık daire sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder