15 Temmuz 2015 Çarşamba

bolu satılık daire ve mahşer bilgileri67

 bolu satılık daire


bolu satılık daire ve mahşer bilgileri67 bugün sizler icin en güzel yazıları yazan bolu satılık daire diyorki “Saate bakmamı tekrar mı istiyorsunuz? Sorun değil. Hani şu öne 'a sallanan saat? Çook... uykulusunun...”Tom onlara şüpheyle baktı.1 hiç uykum yok. Aman, hayır. Dün gece erken uyudum. Tom Güllen rken uyuyor, çünkü seyredecek tei izyon yok.”“Bir fil görmek ister miydin Tom? diye yumuşak sesle sordu Stu. Tom’un gözleri hemen kapandı. Bfcu gevşekçe öne düştü. Uzun, de-luklar almaya başladı. Nick, ona afuhtar cümleyi söylemiş, ama Stuırayacağına inanıp inanmamakta tereddüt etmişti. Bu kadar çabuk östermesini beklemiyordu.‘Tavuğun kafasını kanadının altına sokmak gibi,” dedi Ralph şaş-
4ick, Stu’ya bu seans için daha önceden hazırlanmış olan metni Stu, Nick’e uzun bir süre baktı. Nick bu bakışlara karşılık verdikten başını ciddi bir şekilde sallayarak başlamasını işaret etti.
Beni duyuyor musun Tom?”
Evet, seni duyuyorum,” dedi Tom ve sesinin tonu üzerine Stu başını p baktı.
om’un her zamanki sesinden farklıydı, ama Stu isimlendiremiyor-ona on sekiz yaşında, liseden mezun olurken yaşadığı bir olayı
hatırlattı. Törenden önce, erkeklerin soyunma odasındaydı jç çocukların neredeyse hepsini ilkokulun ilk gününden beri
de siyah mezuniyet peleriniyle soyunma odasında dururkejN
yüzlerin ilk günden o ana dek ne çok değişmiş olduğunu ri^\
Değişimin farkında olmak onu o gün de şimdi olduğu gi(,j %
Baktığı yüzler artık birinci sınıfa giden çocukların yüzleri
yetişkin erkek yüzleri oldukları da söylenemezdi. İki iyi tanımı^ arasında kalmışlardı. Tom Cullen’ın bilinçaltının gölgeli dünyaj^'^^
len bu ses de o yüzler gibiydi, ama sonsuz bir hüzünle doluydu n daima dışlanmış bir adamın sesi olduğunu düşündü.
Devam etmesini bekliyorlardı, bu yüzden daha fazla duraU “Tom, Ben Stu Redman.” ^
“Evet. Stu Redman.”
“Nick de burada.”
“Evet, Nick de burada.”
“Ralph Brentner da öyle.”
“Evet, Ralph de burada.”
“Biz senin arkadaşlarınız.”
“Biliyorum.”
“Bir şey yapmanı rica ediy uz Tom. Özgür Bölge için. Tehlikdit görev.” ^
“Tehlikeli...”
Endişe, Tom’un yüzünden yaz gününde güneşi engelleyen tak mısır tarlasına düşen gölgesi gibi geçti.
“Korkacak mıyım? Yoksa ben...” İç çekerek sustu.
Stu ne cevap vereceğini bilemeyerek Nick’e baktı.
Nick’in ağzından sessiz bir evet çıktı.
“Onunla ilgili, değil mi?“'dedi Tom ve korkuyla iç geçirdi.Kasıl rüzgârının meşe ağaçlarının çıplak dalları arasından geçerken çıkardii sese benziyordu. Stu’nun içi yine ürperdi. Ralph’in yüzü solmuştu. “Kim, Tom?” diye nazikçe sordu Stu.
“Flagg. Adı Randall Flagg. Kara Adam. Benden istediğiniz..." içini çekti.
“Onu nereden tanıyorsun Tom?” Bu soru metinde yoktu.
Mahşer
“Rüyalarımdan... yüzünü rüyalarımda görüyorum.”
Yüzünü rüyalarımda görüyorum. Ama yüzünü kimse görmemişti. Yüzü hep gizliydi.
“Onu gördün mü?”
“Evet.”
“Neye benziyor Tom?”
Tom uzun bir süre konuşmadı. Stıı tam cevap alamayacağına kanaat getirip metne dönecekken Tom, “Sokaktaki alelade birine benziyor,” dedi. “Ama sırıttığında kuşlar tünedikleri telefon tellerinden düşüyor. Size öyle bir bakıyor ki mesaneniz bozulup idrarınız yanıyor. Tükürdüğü yerdeki otlar sararıp ölüyor. Hep dışarıda. Zamanın içinden gelmiş. Kendini bilmiyor. İsmi, binlerce iblisin adı. İsa bir keresinde onu domuz sürüsüne atmış. İsmi Lejyon. Bizden korkuyor. Biz içerideyiz. Büyü yapabiliyor. Kurtları çağırıp kargaların içine girebiliyor. O hiçliğin kralı. Ama bizden korkuyor. İçeriden... korkuyor.”
Tom sustu.
Benizleri mezar taşları kadar solan diğer üç adam, birbirine baktı. Ralph başındaki şapkayı çıkarmış, parmakları arasında adeta yoğuruyordu. Nick bir elini gözlerinin üzerine koymuştu. Stu'nun boğazı kupkuru camdan oluşmuş gibiydi.
ismi Lejyon. Hiçliğin kralı.
“Onun hakkında başka ne söyleyebilirsin?” diye sordu Stu alçak sesle. “Sadece benim de ondan korktuğumu. Ama istediğinizi yapacağım. Fakat Tom’un... ödü patlıyor.” Yine o korkunç iç çekiş.
“Tom,” dedi Ralph aniden. “Abagail Anamın hâlâ... hâlâ hayatta olup olmadığını biliyor musun?” Ralph’in yüzünde gergin bir beklenti vardı. Bütün parasını açılmasını beklediği tek karta yatırmış bir kumarbaz gibiydi.
“Hayatta.” Ralph tutmakta olduğu soluğunu bırakarak arkasına yaslandı. “Ama Tanrı’yla arası henüz düzelmedi.”
“Düzelmedi mi? Neden Tommy?”
“Yabani topraklarda. Tanrı, onu oraya götürdü. Ama ne gündüz uçanlardan, ne gece sürünenlerden korkuyor. Yılanların, arıların onu sokmayacağını, hiçbir hayvanın ona zarar vermeyeceğini biliyor. Ama Fanrı’yla arası hâlâ düzelmedi. Kayalıktan suyu çıkaran Musa’nın eli
867
değildi. Sansarları boş mideleriyle kovalayan Abagail An^ merhamet edilecek. Abagail Ana görecek, ama geç görecek Onun ölümü. Abagail Ana nehrin yanlış tarafında can verecçj^S “Susturun onu.” dedi Ralph inlercesine. “Durdurun.” “Tom,” dedi Stu.
“Evet.”
“Sen Nick’in Oklahoma’da tanıştığı Tom musun? Uyaım.j^^ ğimiz Tom musun?”
“Evet ama o Tom'dan fazlasıyım.”
“Anlamadım.”
Tom kafasını hafifçe kaldırdı.
“Ben Tanrı'nın Tom’uyum.”
İyice huzursuz olan Stu neredeyse elindeki kâğıtları yere ^
çekti.
“İstediğimizi yapacağını söylüyorsun.”
“Evet.”
“Ama geri döneceğini bili... geri döneceğini düşünüyor musun' “Bunu görüp bilmek bana düşmez. Nereye gideceğim?” “Batıya Tom.”
Tom inledi. Bu ses üzerine Stu’nun ensesindeki tüyler dikeni oldu. Onu nereye gönderiyoruz? Belki cevabı biliyordu. Belki aynıj kendisi de gitmişti, ama onun gittiği yer Vermont’ta, ayak sesler yankılan yüzünden takip ediliyormuş gibi hissettiği o labirent gibi kon lardaydı. Takip ediliyormuş ve aradaki mesafe hızla kapanıyormuşgi “Batıya,” dedi Tom. “Batı, peki.”
“Seni bakman için gönderiyoruz Tom. Bakıp görmen için. S geri geleceksin.”
“Geri gelip anlatacağım.”
“Bunu yapabilir misin?”
“Evet. Beni yakalayıp öldürmezlerse.”
Stu yüzünü buruşturdu. Diğerleri de öyle.
“Tek başına gideceksin Tom. Daima batıya. Batıyı bulabilir misi “Güneşin battığı taraf.”
“Evet. Ve biri neden oraya gittiğini sorarsa seni Özgür Bole attıklarını söyleyeceksin...”
Mahşer
“Beni attılar. Tom’u attılar. Orada istemediler.”
“Çünkü kıt akıllısın.”
“Tom’u kıt akıllı olduğu için kovdular.”
“... ve bir kadınla olursan o kadın geri zekâlı çocuklar doğurabilir.” “Tom gibi geri zekâlı çocuklar.”
Stu’nun midesi çaresizce çalkalanıyordu. Başı, terleyebilen bir kalıp demir gibiydi. Korkunç bir şekilde akşamdan kalmıştı sanki.
“Biri sana batıya neden gittiğini sorarsa vereceğin cevabı tekrar et.” “Tom’u kıt akıllı olduğu için kovdular. Aman, evet. Bir kadına gece yatakta sahip olacağımdan ve kadının hamile kalıp geri zekâlı çocuklar doğuracağından korktular.”
“Evet Tom. Cevap böyle. Bu...”
“Beni kovdular,” dedi Tom yumuşak, üzgün bir sesle. “Tom’u güzel evinden çıkarıp attılar.”
Stu titreyen elleriyle gözlerini sildi. Nick’e baktı. Onu çift, hatta üç tane görmeye başlamıştı. “Bitirip bitiremeyeceğimden emin değilim Nick,” dedi çaresizce.
Nick, Ralph'e baktı. Kâğıt gibi solgun olan Ralph sadece başını iki /ana sallayabildi.
“Bitir,” dedi Tom beklenmedik bir şekilde. “Beni böyle karanlıkta lirakma.”
Stu kendini zorlayarak devam etti.
“Tom, dolunay nasıldır bilir misin?
“Evet... büyük ve yusyuvarlak.”
“Yarımay gibi değil.”
“Değil.”
“O büyük, yusyuvarlak ayı gördüğünde doğuya döneceksin Tom. anımıza geleceksin. Evine döneceksin.”
“Evet, gördüğümde geleceğim,” dedi Tom. “Evime döneceğim.”
“Ve gelirken gündüzleri uyuyup geceleri yürüyeceksin.”
“Gündüz uyuyup gece yürüyeceğim.”
“Evet. Ve kimsenin seni görmemesi için elinden geleni yapacaksın.’ “Tamam.”
“Ama seni gören olabilir Tom.”
“Olursa o kişiyi öldür Tom.”
“Öldüreyim," dedi Tom sesinde şüpheyle.
“Sayılan birden fazlaysa, kaç.”
“Kaçayım," dedi Tom daha kesin bir tonla. ^
“Ama en iyisi kimseye görünme. Bunları tekrar edebili;
“Evet. Dolunayda döneceğim. Yarımayda veya hilalde yürüyüp gündüz uyuyacağım. Kimseye görünmeyeceğim. Ben, ! ' kişi olursa öldüreceğim. Birden çoklarsa kaçacağım. Ama memesine çalışacağım.”
“Çok iyi. Birkaç saniye içinde seni uyandıracağım, tamam m,, “Tamam.”
“Sana fiili soruyu sorunca uyanacaksın, tamam mı?” “Tamam.”
Stu titrek bir şekilde iç geçirerek arkasına yaslandı. “Taıuıyaj,
bitti.”
Nick bakışlarıyla ona katıldığını belirtti.
“Neler olabileceğini biliyor muydun Nick?”
Nick başını iki yana salladı.
“Bütün bunları nasıl bilebiliyor?” diye mırıldandı Stu.
Nick defteri işaret etti. Stu ondan kurtulduğuna sevinerek i Nick’e uzattı. Metnin yazılı olduğu sayfa ellerinin teri yüzündenncı se sırılsıklam olmuştu. Nick bir şeyler yazarak önce Ralpheuzatü, prefabrik ev satışı fiyatları dudakları kıpırdayarak yazıyı okuduktan sonra Stu'ya verdi.
“Tarih boyunca bazı insanlar delileri ve kıt zekâlıları ilahilige görmüş. Bize kullanabileceğimiz bir bilgi vermedi, ama şahsen i patlattı. Büyü, dedi. Büyüyle nasıl savaşabiliriz ki?”
“Bütün bunlar beni aşar,” diye mırıldandı Ralph. “Abagaüi ilgili söylediklerini hatırlamak bile istemiyorum. Hadi onuuyandn an önce gidelim Stu.” Ralph dokunsalar ağlayacak haldeydi.
Stu, Tom’a doğru eğildi. “Tom?”
“Evet.”
“Bir fil görmek ister misin?”
Tom’un gözleri hemen açıldı ve onlara baktı. “Size işeyaramay söylemiştim. Tom hayatta gün ortasında uyumaz.”
870
Nick, Stu’ya bir kâğıt uzattı. Stu yazılanlara bir göz atıp Tom’a döndü. “Nick çok başarılı olduğunu söylüyor."
“Sahi mi? Daha önceki gibi başımın üstünde durdum mu?”
Nick içinde acı bir utançla düşündü: Hayır Tom. bu kez prefabrik ev satışı fiyatları daha etkileyici numaralar yaptın.
"Hayır,” dedi Stu. “Tom. buraya senden yardım istemeye gelmiştik.” “Benden mi? Yardım mi? Elbette! Seve seve!"
“Ama bu tehlikeli bir iş Tom. Batıya gidip geri dönerek bize gördüklerini anlatmanı istiyoruz.”
“Tabii, olur,” dedi Tom en ufak bir tereddüt olmadan, ama Stu, Tom’un yüzünden bir anlığına bir gölgenin geçtiğini ve saf mavi gözlerinin gerisinde oyalandığını gördü. “Ne zaman?”
Stu elini Tom’un ensesine nazikçe koydu ve orada ne halt ettiğini kendi kendine sordu. Abagail Ana değilken ve cennet katıyla arasında direkt hat yokken bir insan bunları nasıl yapabilirdi? “Çok yakında,” dedi yumuşak sesle. “Çok yakında.”
Frannie, Stu eve geldiğinde akşam yemeği hazırlıyordu.
“Harold uğradı,” dedi. “Yemeğe davet ettim ama kalmadı.”bolu satılık daire sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder