15 Temmuz 2015 Çarşamba
prefabrik ev satışı fiyatları ve mahşer bilgileri89
prefabrik ev satışı fiyatları ve mahşer bilgileri89 sizlere en güzel yaızlrı prefabrik ev satışı fiyatları hazırladı ve prefabrik ev satışı fiyatları dyorki İkisi de djşlanmıştj ve dışlananlar intikam senaryoları yazara, larını başlarında tutabilmenin tek yolu buydu. (Bunu günlüğe ma, dedi içinden Harold... artık neredeyse kasaba merkezine vanj*'' Dağların diğer tarafında onlar gibi dışlanmış yüzlerce Ve bir yerde yeterli sayıda dışlanmış insan birikirse mistik -gerçekleşir ve insan kendini içeride buluverirdi. Sıcacık olan içerjd^^’ bir yerde olmak tek başına önemsiz görünebilirdi, ama aslındaçoij,^ liydi. Hatta neredeyse dünyadaki en önemli şeydi.
Belki ödeşmek istemiyordu. Belki berabere kalmak onu bir ceset kamyonu sürüp fikirleri için anlamsız teşekkür mektupları,j. Bateman’ın o çok değerli kuruldan emekli olup kendisinin üyeoİ3b| için beş yıl beklemek istemiyordu. Hem o zaman da onu aralarına,],,^ istemezlerse ne olacaktı? Yapabilirlerdi, çünkü bu sadece yaş nttst. değildi. Harold’dan sadece birkaç yaş büyük olan o kahrolası dilsirj,. larma almışlardı.
İçindeki korlaşmış öfke yine alevlenmişti. Düşünmek iyiydi,jj;, di, ama dünyayı ilkel insanlar yönetip düşünenler dışlanınca, kullaıt^ ca ve tek ellerine geçen aptalca teşekkür mektupları olunca ne anlı kalıyordu?
Otogara varmıştı. Vakit hâlâ erkendi. başka gelen yoktu. Kapıtııji. tüne yapıştırılmış ilanda ayın yirmi beşinde bir başka halk toplaıt yapılacağı söyleniyordu. Halk toplantısı mı? İlkeller sürüsü.
Bekleme salonu, seyahat acentelerinin posterleri, Greyhound.te pass reklamları ve Atlanta, Nevv Orleans, San Francisco. NashvilleveJ; ha pek çok yere gidilebilecek Scenicruiser fotoğraflanyia doluydu.Oiuiî soğuk gözlerle oyun makinelerine, kola dolabına, kahvenin yanı sıra te su ölü balığı andıran Lipton poşet çaylarının da alınabildiği kahvetnak nesine baktı. Bir sigara yakıp kibriti yere attı.
Anayasayı heninısemiylerdi. Aferin onlara. Ne güzel bir hareket. Salak marşı hile söylemişlerdi yahu. Ya Harold Uı-uder ayağa kalktığında birkaç yapıcı öneri sııımıak yerine onlara salgın felaketinden sonra içinde hıılundııkları hıı ilk yıla dair gerçeklerden hahsetseydi?
Bayanlar baylar, adım Harold Emery Lauder ve size zaman geçtikçe temel şeylerin gerçekleşeceğini söylemek is-
riyorum. Darwin gibi. Bir dahaki sefer toplanıp milli marşı söylerken şunları düşünün millet: Amerika öldü. Tıpkı Jacoh Marley, Buddy Holly, Big Bopper ve Harry S. Tı nman gibi. Ama Bay Darwin'in öne sürdüğü ilkeler hâlâ yaşıyor, tıpkı .Jacob Marleyin hayaletinin Ebenezer Scrooge için olduğu gibi. Anayasal hükmün güzellikleri üzerine düşünürken biraz da batıdaki adamı, Randall Flagg'i düşünün. Onun böyle halk toplantılarıyla ve demokrasi özentiliğiyle vakit harcadığını hiç sanmıyorum. Böyle zaman kaybetmek yerine evrenin devasa tezgâhını cesetlerinizle silmek gibi temel meselelere konsantre olduğuna bahse girerim. Bayanlar baylar, biz elektriği geri getirmeye uğraşıp mutlu yuvamıza bir doktorun yolunun düşmesini beklerken o burayı bombalayacak bir uçağı kullanabilecek bir pilot arıyor olabilir. Biz Sokak Temizliği Komitesi'ne kimleri atayacağımızı tartışırken o muhtemelen bir Silahlanma Komitesi oluşturuyor. Tüfekler, bombalar, hatta biyolojik silahlardan bahsediyorum. Bu ülkede biyolojik silah merkezi olmadığını biliyoruz elbette, bu ülkeyi büyük kılan unsurlardan biri hu... hangi ülke, ha ha... ama bilin ki biz burada toplantılar yaparken o...
“Hey Hawk, fazla mesai mi yapıyorsun?”
Harold gülümseyerek başım kaldırdı. “Evet, öyle yapayım dedim,” de-i Weizak’a. “Gelince senin kartım da fişledim. Altı papel kazandın bile.” Weizak güldü. “Âlem herifsin Hawk.”
“Öyleyimdir,” dedi hâlâ gülümsemekte olan Harold.
56. BOLUM
tu ertesi günü elektrik santralında motorlar üzerinde çalışarak geçir-J dikten sonra bisiklete atlayıp evin yolunu tuttu. First National Ban-
“Ama sabalı bebekler yokmuş. Kadın gece onları gömmüş
de olduklarını söylememiş. Kadının yeni doğum yaptığı içinf^^j
gidemeyeceğini ve çok derin bir çukur kazamayacağını (iüşü|,jj''ı gün boyunca o civarı kazmışlar ve bebeklerin cesetlerini ararnı^jj^*^* bir türlü bulamamışlar ve bunun ne kadar önemli olduğunuaçıfcı^ o kadar uğraşmalarına rağmen kadın yerlerini söylememiş, kadının denge.si bozulmuş.”
“Tahmin edebiliyorum,” dedi Stu. Fran’in bebeğini ne kadar tediğini düşünerek.
“Doktor, bebekler süpergripten ölmü.ş.se bile iki bağışıklı jı^ sağlıklı çocuklara sahip olabileceğini söylüyor,” dedi Ralph ümitle,
“Fran’in bebeğinin babasının bağışıklı olma ihtimali rnilya^^ sanırım,” dedi Stu. “Burada olmadığı açık."
“Evet, galiba ihtimal çok düşük. Sana böyle kötü birhaberveıd| için üzgünüm Stu. Ama bilmen gerek diye düşündüm. Onasoyiejıl men için.”
“Çok zor olacak,” dedi Stu.
Ama eve gittiğinde birinin ona çoktan söylemiş olduğunu göt®.
“Frannie?”
Cevap yoktu. Akşam yemeği ocağın üstündeydi - çoğu yanmışnr;, içerisi karanlık ve sessizdi.
Stu oturma odasına girerek etrafa bakındı. Sehpanın prefabrik ev satışı fiyatları üstündekikü lükte iki sigara izmariti vardı ama Fran sigara içmezdi. Ayrıca Stu'nun içliği marka da değildi.
“Bebeğim?”
Yalak odasına girdi ve gözlerini tavana dikerek yatmakta oldtı|® gördü. Gözleri şişmişti ve yanaklarında yaş izleri vardı. “MerhabaSit dedi usulca.
“Kim söyledi?” diye kızgınca sordu Stu. “Bakıyorum da iyi hata vermek için hiç beklememiş. Her kim.se karşıma çıkmasa iyi olur yok elimden bir kaza çıkabilir.”
“Sue söyledi Stu. Jack Jackson’dan duymuş. Jack, Ralph ve doki| run konuşmasını tesadüfen telsizden duymuş. Densizin tekinden
yayım diye kendi söylemeye karar vermiş. Zavallı minik Frannie. Aman ona el bebek gül bebek davranalım. Korunmaya muhtaç ne de olsa.” Küçük bir kahkaha attı. Frannie’nin üzüntülü sesi Stu'nun da gözlerinin dolmasına sebep oldu.
Yatağın kenarına oturarak Fran’in alnına düşen saçları şefkatle çekti. “Bu kesin bir bilgi değil güzelim. Aynısı olacak diye bir şey yok.”
“Biliyorum. Hatta seninle kendi çocuklarımız da olabilir.” Kızarmış, mutsuz gözlerle ona baktı. “Ama ben bunu istiyorum. Bu yanlış bir şey mi?”
“Hayır. Elbette değil.”
“Burada yatmış kıpırdamasını bekliyordum. Larry’nin Harold’ı aramaya geldiği geceden beri hareket ettiğini hissetmedim. O geceyi hatırlıyorsun, değil mi?”
“Evet.”
“Bebeğin kıpırdadığını hissetmiş, ama seni uyandırmamıştım. Şimdi keşke uyandırsaydıra diyorum. Keşke uyandırsaydım.” Tekrar ağlamaya başladı ve Stu'nun görmemesi için yüzünü kapadı.
Stu, Frannie’nin ellerini yüzünden çekti, yanına uzandı ve onu öptü. Fran, ona sıkıca sarıldıktan sonra yanında kıpırdamadan yattı. Başını boynuna gömdüğü için konuştuğunda sesi boğuktu.
“Bilmemek o kadar kötü ki... tek yapabileceğim bekleyip görmek. İnsanın bebeğinin vücudundan ayrılır ayrılmaz ölüp ölmeyeceğini görmek için bu kadar uzun bir süre beklemek çok zor.”
"Beklerken tek başına olmayacaksın.”
Bunun üzerine Fran, ona tekrar sıkıca sarıldı ve uzun bir süre .sessizce yattılar.
Nadine Cross yaklaşık beş dakikadır eski evinin oturma odasındaki eşyalarını topluyordu. Tam sehpaya doğru eğilmişti ki çocuğun üzerinde sadece iç çamaşırıyla köşede bir sandalyede oturmuş, başparmağını emerek o tuhaf mavi yeşil gözleriyle kendisine bakmakla olduğunu fark etti. Onu aniden görmenin ve en başından beri orada olduğunu kavramanın verdiği korku ve şaşkınlıkla bir çığlık attı. Sırt çantasına tıkmaya niyetlendiği karton kapaklı kitaplar elinden düşüverdi.
88.3
“Joe... yani Leo...”
Elini, kalbinin çılgınca atışlarını yavaşlatmak istercesine koydu. Ama kalbi, eli olsun olmasın yavaşlamaya henüz hazır aniden fark etmek kötüydü, New Hampshire’da ilk karşılaştıklar,, davrandığını görmek, daha da beterdi. Bu değişim çok fazlayd, * mantıksız bir tanrı, son altı haftayı yeniden yaşaması için onubijd^ zamanda geriye götürmüştü.
“Beni çok korkuttun,” dedi cılız bir sesle.
Joe hiçbir şey demedi.
Nadine, çocuğun elinde eski günlerdeki gibi uzun birmutfakijj. görürse hiç şaşırmayacağını bilerek yavaşça ona doğru yürüdü, amaki,^ ağzında bir eli gevşekçe kucağında duruyordu. Teninin bronzluğujp, iyice kaybolmuş, rengi neredeyse sütbeyaza dönmüştü. Eski yara izler,, çizikler yok olmuştu. Ama gözleri aynıydı... insanın içine işleyen »özb Larry’yi dinlemek için ateşin başına geldiği günden beri gözlerindti ve gün geçtikçe artan her şey kaybolmuştu. Gözleri, onu ilktanıdı|ı»4 kü gibi bakıyordu ve bu, Nadine’in içini dehşetle doldurdu,
“Burada ne yapıyorsun?”
Joe hiçbir şey demedi.
“Neden Larry ve Lucy annenle değilsin?”
Cevap yoktu.
“Burada kalamazsın,” dedi çocuğa ve ne kadar süredir oradaoldi nu bilmediğini fark etli.
24 Ağustos sabahmdaydılar. Önceki iki geceyi Harold’m evindef çirmişti. Çocuk son kırk saati yarı çıplak o sandalyede oturupbaşparmağ emerek geçirmiş olabilir miydi? Ama bu çok saçma bir düşünceydi,b® zaman içinde mutlaka bir şeyler yiyip içmiş olmalıydı ama bu düşüncş kafasından bir türlü uzaklaştıramadı. Korku, içine yine sinsice çöıekkıl ve kendisinin ne kadar değişmiş olduğunu çaresizce fark etti; BirzamaBb silahlı ve tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen bu küçük vahşininyaniK' hiç korkmadan yatardı. Şimdi silahı yoktu ama Nadine’in içi dehşetlen luydu. Sanmıştı ki...
(Joe? Leo?)
Mahşer
O vahşi halinden sıyrılıp tamamen normal bir çocuk oldu. Ama işte eski hali geri dönmüştü. Ve buradaydı.
“Burada kalamazsın,” dedi. “Ben sadece eşyalarımı almak için döndüm. Gidiyorum. Bir... adamın yanına taşınıyorum."
Harold adam mı yani, diye dalga geçti içindeki ses. Ben sadece amaca ulaşmak için kullanılan hır araç olduğunu sanıyordum.
“Leo, dinle beni...”
Çocuğun başı hafifçe ama anlaşılır şekilde iki yana sallandı. Parlak gözleri Nadine’in yüzüne odaklanmıştı.
“Sen Leo değil misin?”
Yine o hafif baş sallanması.
“Joe musun?”
Başı onaylarcasma, belli belirsiz sallandı.
“Eh, pekâlâ. Ama kim olduğun fark etmez,” dedi sabırlı olmaya çalışarak. Zamanda geri döndüğüne dair o çılgınca histen kurtulamıyordu. Gerçeklikten şüphe etmesine ve ürkmesine sebep oluyordu. “Hayatımızın o bölümü, sadece ikimizin olduğu bölüm artık geride kaldı. Değiştin, ben de değiştim ve bunları geri alamayız.”
Ama o garip gözler, bu söylediklerini inkâr edercesine ısrarla bakmaya devam ediyordu.
“Ve bana öyle bakmayı kes,” diye terslendi Nadine. "İnsanlara gözünü dikip bakmak çok kaba bir davranış.”
Çocuğun gözlerinde suçlayıcı bir ifade belirir gibi oldu. İnsanları tek başına bırakıp gitmenin ve sevgiyi ihtiyaç duyanlardan esirgemenin de çok kaba bir davranış olduğunu söyler gibiydi.
“Hem tek başına değilsin,” dedi eğilip düşürdüğü kitapları toplarken. Hiç zarif olmayan bir şekilde .sakarca eğildi ve dizleri çıtırdadı. Kitapları, hijyenik pedleri, aspirini ve Harold’m fantezileri prefabrik ev satışı fiyatları için giydiklerinden çok farklı olan pamuklu sade iç çamaşırlarının üzerine tıkıştırıyordu.
“Larry ve Lucy var. Seni seviyorlar, sen de onları. En azından Larry seni seviyor ve önemli olan da bu, çünkü Lucy o ne isterse onu yapar. Bir parça karbon kâğıdı gibi. Ama artık benim şartlarım değişti Joe ve bunda benim bir suçum yok. Hem de hiç yok. Bu yüzden kendimi suçlu hissettirmeye çalışmaktan vazgeç.”
885
Sırt çantasını kapatmaya çalıştı, ama parmaklan o kadar,jj, zorlandı. Sessizlik giderek daha da ağırlaştı. \
Sonunda ayağa kalktı ve çantanın askılarını omuzlarına “Leo.” Sesinin sınıfta azan çocuklarla konuşurken olduğy^'*'''^ ve soğukkanlı çıkması için çaba göstermişti. Ne var ki değildi. Sesi titriyordu ve Leo diye seslendiğinde çocuğun başiı,,yj^^-hafifçe sallanması durumu daha da kötüleştirmişti.
“Sebep Larry ve Lucy değildi,” dedi haşin bir tavırla. “Öyie^ji layabilirdim. Ama beni o ihtiyar bunak için satmıştın, değil dişleriyle dünyaya sırıtarak sallanan sandalyesinde oturan o aptaij,|^' için. Ama şimdi yok, sen de bana dönmek istiyorsun. İşe yaramaj,^, bunu bil. Seni geri almayacağım!”
Joe hiçbir şey demedi.
“Larry’ye yalvarmıştım... dizlerimin üstüne çöküp yalvardı, umursamadı bile. Büyük adamı oynamakla çok meşguldü. GöriiyoRiij. bütün bu olanlarda benim hiç suçum yok. Yok!”
Çocuk hiçbir şey yapmadan ona bakmaya devam ediyordu.
Korkusu geri dönerek öfkesini bastırdı. Kapıya doğru gerigenşıi; rek eliyle körlemesine kapı kolunu aradı. Nihayet buldu ve kapıyı açtı,İş ri giren serin havayı omuzlarında hissetti.
“Larry’ye git,” diye mırıldandı. “Hoşça kal ufaklık.”
Geri geri dışarı çıktı ve kendini toparlamak için en üst basamaktalsi an durdu. Belki tüm bunlar, içindeki suçluluk duygusunun yarattığıbiıb lüsinasyondu. Çocuğu terk etmenin, Larry’yi çok fazla bekletmemBî rold ile yaptıklarının ve yapacağı daha kötü şeylerin yol açtığı suçMıı hissi. Belki evde bir çocuk yoktu. Poe'nun hayalleri gibi gerçekte vatt mayan bir şeydi, yaşlı adamın pamuğa sarılmış bir saatin tik taklanı benzeyen kalp atışları veya Pallas’m büstüne tünemiş bir kuzgun.
“Odamın kapısını tıklıyor, tıklıyor,” diye fısıldadı hiç düşünmeksiı ve sesini duyunca boğazından korkunç, çatlak bir kahkaha yükseldi,I kuzgunun sesinden pek de farklı değildi.
Yine de emin olması gerekiyordu.prefabrik ev satışı fiyatları sundu..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder