prefabrik ev fiyatları ve modern islam
evet sizlere bugün prefabrik ev fiyatları diyorki İnsan deneyiminin gerçekleştiği tarih, başlangıçtan {mebde) çıküktan sonra dolaşarak tekrar başlangıca dönüş {me'âd) hareketinden ibarettir.Bu, dikey, uzaysal bir harekettir; geçmiş, ardımızda değil, ‘'ayaklarımız |® Modernization kavramı, astında geçişli fiil (to modernize) olarak modernleştirme , anlamına gelirken, geçişsiz fiil olarak modernleşmein\aimmd,z da kullanılmaktadır.
altınd3’'(i\r (Corbin 1993; 5). Greko-Romen tarih-yazıcılığma da da m vuran bu anlayışa göre değişme, jeopolitik bir eksende tanımlJîı^^^‘ tarihî değişme ve ilerleme dışlanır. Böylece diyakronik değişimden uzlf hareketsiz, ideal şehrin, ancak politik-ideolojik düzen ve istikrarını kay bettiği takdirde çözüleceğini öngören, tekerrür ve çevrime dayalı bir tarih görüşü ortaya çıkar.
XVII. yüzyılda Aristo geleneğinden kopuşu simgeleyen Newton
fıziğj ile bu geleneksel değişim anlayışından modern, ilerlemeci değişim anlayışına geçiş gerçekleşti. Mekanik bir sistem olarak işleyen evren görüşü ortaya koyan Newton ile tabiatın, hatta tüm canlı ve cansız dünyanın sırlarının çözülebileceğine, denetlenebileceğine olan inanç artmıştı. XVIII. yüzyılda kaydedilen entelektüel başarılar da insanların sürekli ilerleyerek hep daha iyiye ve güzele gittiği inancının doğmasına yol açmıştı. XIX. yüzyılda Fransız Devrimi’nden sonra Hegel, tarihin evrensel bir boyutta, düz bir çizgi üzerinde sürekli ilerlediğini öngören unilinear (tek-doğrusal) bir tarih felsefesi ortaya koydu."'”
Bu anlaynş, Darwin'in evrim kuramıyla biyolojik ve Comte ve Spencer tarafından sosyolojik bir paradigmaya dönüştürüldü. XVIII. ve XIX. yüzyılın bilimsel ve teknik başarılarından beslenen bu ilerlemeci iyimserlik, XX. yüz>'ila doğru yaşanan savaş ve bunalımlarla sarsılmaya başladı. Yüzyılımızda Alman ve İngiliz kültüründen iki tarihçi Osvvald Spengler ve Arnold Toynbee, ilerlemeci iyimserliği ciddi şekilde sarsan çalışmalarıyla bir anlamda Greko-Romen dünyanın çevrimsel tarih görüşlerine dönüş yaptılar. Nevvton’ın deterministik evren görüşünü sarsan Einstein’ın izafiyet teorisi eşliğinde Fransız tarihçi Fernand Braudel, yapısal uzayzaman {structuraJ spacetim^ kavramıyla modern ve geleneksel tarih felsefelerini uzlaştıran bir görüş geliştirdi.
Çağımızdaki bu entelektüel gelişmeler, “modernizm/modemlik” ilişkisinin yönü, diğer bir deyişle sosyal değişimin esas dinamiğine ilişkin tartışmalara da yeni bir boyut getirmiştir. “İdealizm ve realizm" gibi ana rakip perspektiflerden incelenen “fikirlerle sosyal olgular” arasındaki ilişki, sosyal bilim felsefesinin en temel sorunlarından birini oluşturmaktadır. Bu konudaki ana perspektifleri, modern Alman düşüncesinin üç
M. Eliade (1974; poj’nin de belirttiği gibi, tarihin geri çevrilemez olduğunu öngören Hegelyen felsefe, buna karşılık, doğadaki şeylerin sürekli tekerrürü gibi geleneksel bir anlayışı da içermektedir.
İsmi, Hegel, Marx ve Weber’in mukayesesinde görebiliriz (Yinger 1967; 296).
Pozilivistik açıklama {explamtion) kavramı, fiziksel dünyada olduğu sosyal dünyada da bir sebep-sonuç ilişkisi kurmayı içerir. Hegel ve Marx, "fikirlerle olgular” arasındaki ilişkiyi tersinden “açıklama”ya yönelmişlerdir. İdealist Hegel’e göre fikirler, ilk sebepler ohrak sosyal olguları, Marx gibi materyalistlere göre ise modernlik, maddî hayat şartları, fikrî değişimi belirler. Ona göre fikirler, gerçek maddî sebeplerin yansımaları olarak sadece gölge görüngüler [epiphenomena] niteliğindedir. Açıklamacı, pozitivistik sosyal-bilimsel perspektife karşı anlama metodunu geliştiren Weber gibi bütüncülere göre ise sosyolojinin işi, modern fikirler ile hayat tarzı arasındaki etkileşimi “yorumlamak”tır. Marx ile Weber arasındaki bu perspektif farklılığını, prefabrik ev fiyatları özellikle kapitalizmin oluşumunun açıklamasında görmek mümkündür. Bu kavrayıcı metodu sayesindedir ki Weber, Batı düşüncesinde “modernliğin anatomisti” konumuna yükselmiştir.
Modernizm açısından bakıldığında modern Batılı dünyagörüşünün temellerini atan iki isim öne çıkmaktadır: Bacon ve Descartes. Daha sonra gelen Newton ile birlikte bu üç isim (Bacon, Descartes, Nevvton), nedensellik ve determinizme, evrensel yasalara bağlı mekanistik bir evren tasavvuruna dayalı yeni dünyagörüşünün temellerini atmışlardır (Brinton 1963: 272-98). Bunlar, modern dünyagörüşünün teorik temellerini atarken, diğer düşünürler ise bu yeni dünyagörüşüne pratik boyut kazandırmışlardır. Fransız filozof Voltaire, Isaac Nevvton, Francis Bacon ve |ohn Locke’u, Aydınlanma programının ruhunu ölümsüzleştiren üç kurucu baba olarak nitelendirir.
Ünlü Amerikalı siyasî düşünce tarihçisi Sheldon S. Wolin {2003: 22) ise modernizmin temelini atan üç isim olarak Bacon, Descartes ve Hobbes’u anar. Bunlar, eserleriyle “bilgi ile iktidar" arasındaki ilişkinin çerçevesini çizerek modern iktidar ideolojisinin temellerini atmışlardır. Bunlara Machiavelli, Locke, Hume, Rousseau, Montesquieu eklendiğinde, modern Batılı dünyagörüşünü şekillendiren sekiz anahtar isme ulaşılır. Bu gruba Alman düşüncesinin devleri Kant ile Hegel de eklendiği zaman on büyük isimden oluşan liste tamamlanır.
Ana Avrupa ırkları açısından bakıldığında, modern düşünce ve hayat tarzı, temelde Avrupa medeniyetinin Latin (İngiliz, İtalyan, Fransız) damarının eseri, ortaya çıkan bunalım sonucu modernizm ve
sorgvıJanması ise daha çok Cermen damarın işi olarak belirir. Nitek' Hegel, modernizmin (Habermas 1987: 4), Weber ise modernliğin an^ tomisti olmuştur. Batı’da teoloji, geleneğin disipliniydi; sosyoloji ise mo dern endüstriyel toplumun ihtiyacına karşılık olarak modernlikle başa çıkmak için doğmuştur. Durkheim, Marx, Weber gibi klasik sosyologlar, dinamikleri ve karakteristikleri bakımından modernliği kavrayarak arıza-larının üstesinden gelmeyi hedeflemişlerdi.
Bugün Batılı modernlik, en büyük anatomisti Weber'e ait dünyanın büyüsünün bozulması {disenchantment of the world), demir kafes (iron cağdı gibi imajlarla ayırt edilmektedir. Aslında bu iki imaj, şu şekilde birleştirilebilir: “Dünya, büyüsünün bozulmasıyla insanlar için bir demir kafes haline gelmiştir.” Öncelikle bir din sosyologu olarak Weber’in burada "dünyanın büyüsünün bozulması”ndan kastı, dünyanın, nihaî anlam temeli olarak kutsaldan mahrum kalması (desacralisation)dn. Gelenek, dinin fenomenal boyutunu oluşturduğuna göre geleneğin dönüştürülmesi olarak modernleşmenin temelinde dinin dönüştürülmesi olarak sekülerleşme, sekülerleşmenin özünde de kutsaldan uzaklaşma yatmaktadır.^' Derin anlamı açısından kutsalın kaybının sonuçları büyük olacak-ür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder